Kahve muhabbetlerinin en sevilenlerinden biriyle karşınızdayız 🙂 . Evet bu hafta kadrolu dayıların üzerinde tartışmayı, konuşmayı en çok sevdiği ve hakkında yüzlerce hurafenin bulunduğu Türkiye’de petrol var mı? konusunu konuşacağız. Tabi bizim farkımız, bunları bilimsel temeller üzerinden yapacak olmamız.
Not: Yazı, yazarımız Tunç İnce’nin doktora tezi sırasında araştırılıp, derlenmiştir.
Petrolü hepimiz tanıyoruz. Günlük hayatımızda ham halini görebilenlerin sayısı tahmin ediyoruz ki çok azdır. Ancak televizyonda, internette görmek mümkün tabii. Filmlerde kuyulardan fışkırarak, arazi sahibini zengin eden bir sıvıdır petrol. Ülkemizde durum biraz farklı tabi yer altı zenginlikleri devlete ait. Ancak inanması zor olsa da petrol, yokluğunda bugün inşa edilmiş medeniyeti sürdüremeyeceğimiz kadar önemli bir maddedir. Bugün kullandığımız yaklaşık 83 bin ürünün üretilebilmesini sağlamaktadır. Hatta şu an bu yazıyı okuduğunuz bilgisayar, telefon ya da tablet de petrol hammaddesinden üretilmiştir. Biz genel itibariyle, petrol ile ilişkimizi sadece otomobilimize yakıt alırken kurabiliyor olsak da aslında yakıt aldığımız otomobillerin de binlerce parçası petrolden üretilmektedir. Şimdi gelin petrolü biraz yakından tanıyalım.
Peki ama nedir bu petrol?
Petrol ismi Latincede petra (kaya) ve oleum (yağ) kelimelerinin bir araya gelmesinden türetilmiştir. Rafine edilmemiş sıvı haline ham petrol, gaz haline doğal gaz, yarı katı ve katı haldeki haline ise asfalt, zift veya katran ismi verilmektedir. Aslında binlerce yıldır varlığı bilinmekte, keşfedildiği yerlerde tedavi etme veya silah yapma amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Yunanlıların savaşlarda kullandığı meşhur Yunan ateşini zift ile yapıldığı bilinmektedir.
Petrol organiklerin bozunmasından oluşan kompleks bir hidrokarbon bileşimidir. İçerisinde az miktarda nitrojen, oksijen, ve kükürt bulundurabilir. Çıkarıldığı bölgenin özelliklerine göre bileşiği de değiştiğinden yalın bir formülü bulunmamaktadır. Milyonlarca yıl öncesinde havzalarda biriken kum, çakıl, çamur ve çeşitli iyonlarla oluşan ve su diplerinde biriken çökellere bu ortamlarda yaşayan ve ölen canlıların kalıntılarının karışması ve altta kalan tabakaların, üst tabakaların yarattığı büyük basınç altında sertleşmesiyle sedimanter kayaçları (tortul) ortaya çıkarmıştır. Bu kayaçlarda çamurla sıkışan canlıların kalıntıları, yüksek basınç ve ısıya maruz kalarak parçalanır ve hidrokarbonların oluşmasına sebep olur. Bu yüzden petrol, kömür ve doğal gaz gibi yakıtlar “fosil yakıt” olarak anılırlar.
Petrol, sudan hafif bir sıvıdır ve genelde yeryüzüne sızar. Ancak petrolün yolculuğu çok uzun sürer. Çünkü ilk olarak oluştuğu ana kayaçtan ayrılarak/sızarak daha gözenekli kayaçlara doğru ilerler(birincil göç). Gözenekli kayaç içerisinde de göçüne devam eden (ikincil göç) petrol ya deniz diplerinden ya da yeryüzünden sızmaya başlar ve hazne kayaçlarda (kapan) toplanmaya başlar. Petrol bu kapanlar içerisinde milyonlarca yıl saklı kalıp korunabilir. Bu kapanlar petrolün sızmasını engelleyecek bir tabakaya sahiptir ve tektonik ya da stratigrafik olaylar sonucunda oluşmuştur.
Petrol aranırken ilk olarak hedeflenen;
Yukarıda bahsedilen petrol kapanlarının keşfedilmesidir. Bu da tam olarak jeolojinin ilgi alanına girer. Bu noktada jeolojik açıdan bu hidrokarbonların oluşması için uygun olabilecek muhtemel yerler belirlenir. Uydu fotoğrafları incelenerek sedimanter kayaç içeren bölgeler öncelikli inceleme alanı olarak belirlenir.
Bir alanda petrol kaynağı keşfedildiğinde öncelikle bu rezervin ne kadarının üretilebilir olduğu hesaplanır. Çünkü genel itibariyle yerinde rezerv ile üretilebilir rezerv arasındaki fark çok büyüktür. Aradaki fark üretilemeyen ve yer altında kalan kısmı gösterir.
Çıkarılan petrol tankerler ve boru hatları aracılığı ile rafinerilere gönderilir ve burada petrol rafinasyon işlemi sonrasında likit gaz, benzin, motorin, gazyağı, fueloil, asfalt madeni yağ ve petro kimya sanayinde kullanılmak üzere hammaddeye dönüştürülür ve taşınarak kullanıma sunulur.
Petrolün kalitesini belirlemek için Amerikan Petrol Enstitüsü tarafından geliştirilmiş API gravite değeri kullanılmaktadır. API değerine göre 70-45 arası çok hafif, 45-25 arası hafif ve 25-10 arası ağır petrol olarak nitelendirilmektedir. Dünya genelinde çıkarılan petrolün geneli 27-35 API gravitesine sahiptir. Türkiye’de ise bu değer ortalama olarak 20-35 API aralığındadır. API gravite değeri yükseldikçe petrolün yoğunluğu azalır ve petrolün kalitesi artar. Türkiye’nin en yüksek petrol rezervine sahip Batı Raman sahasında 13 API değerine sahip petrol çıkarılmaktadır.
Türkiye’de petrol var mı?
Petrol hakkında biraz bilgi verdikten sonra en çok merak edilen konuya geçelim. Türkiye’de petrol var mı? Evet, Türkiye’de petrol var.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü‘nün yayınlamış olduğu verilere göre 2018 yıl sonu itibariyle Türkiye’de 7,4 milyar varillik (1 varil yaklaşık olarak 159 litre ve 0.7 tondur) yerinde petrol rezervi bulunmaktadır. Bu rezerv içerisinde üretilebilir kısım 1,4 milyar varildir. Türkiye’de faal olarak bulunan toplamda 4.910 adet kuyu bulunmaktadır. Bu kuyuların 2938 tanesi Türkiye Petrollerinin, 104’ü MTA’nın, 230’u diğer yerli şirketlerin, 1302’si yabancı şirketlerin, 336’sı ise yerli ve yabancı şirket ortaklıklarına aittir. Bu kuyulardan 2018 yılsonu itibariyle toplamda 2,9 milyon ton üretim yapılmıştır. 2017 yılı verilerine göre Türkiye’de en fazla üretim yapılan ham petrol kuyusu Batman’da bulunan Batı Raman petrol kuyusudur. Burada günde ortalama 7013 varil petrol üretilmiştir. En az üretim yapılan kuyumuz ise Diyarbakır’da bulunan Çiksor ham petrol kuyusudur. Günde ortalama yalnızca 3 varil üretim yapılmıştır. 2017 yılı itibariyle ham petrol üretimimizin hazineye katkısı toplamda 737,7 milyon TL olmuştur.
Bu verilerden sonra ülkemizde petrolün var olduğunu hatta faal şekilde çıkarıldığını artık biliyoruz. Peki, muhtemelen sizin de daha önce duymuş olduğunuz bazı safsatalar nereden geliyor? Tabi ki dayılardan 🙂
Ülkemiz zengin petrol yataklarına sahip komşular tarafından sarılmış gibi. Örnek verecek olursak, BP verilerine göre 2018 yılı itibariyle İran 155,6 milyar varil ham petrol rezervine sahiptir. Benzer şekilde Irak da 147,2 milyar varillik bir rezerve sahip bulunmaktadır. Diğer komşumuz Suriye ise 2,5 milyar varil ile bizimkine yakın büyüklükte bir rezerve sahiptir.
Peki bizde niye yok?
Bu sorunun cevabı da harita üzerinden verilebilecek jeolojik bir tespit yardımıyla yapılabilir.
Ülkemiz tektonik levhaların çarpışma alanında kalmaktadır. Güney yönünde Arap Levhası, kuzey yönünde ise Anadolu levhası birbiriyle çarpışarak, çarpışma öncesi oluşmuş olan petrol kapanlarına zarar vermiş ve parçalara bölmüş, ayrıca rezervlerin daha aşağılara inmesine sebep olmuştur. Bu da çıkarma maliyetlerinin artması demektir. Ayrıca çarpışma sonrası meydana gelen bölünme ise petrolün gazının kaçmasına ve kalitesinin düşmesine sebep olmuştur. Arap plakası böyle bir çarpışma alanında yer almadığı için bu bölgede dünyanın en büyük hidrokarbon rezervleri oluşmuştur.
Bir diğer safsataya göz atalım. Tahmin ediyoruz ki cevabı en çok merak edilen soru budur. Türkiye’deki petrol kuyularına çimento ya da cıva basılıp üretimin durdurulduğu doğru mu?
Çimento basma kısmı doğru ancak belirtmek gerekir ki, bunu kuyudan bir daha üretim yapılamasın diye değil, şu an için kuyudan üretim yapmak ekonomik değilse, ekonomik olduğunda üretim yapabilmek ya da kuyuda üretim sonlanmışsa kuyuyu emniyet altına almak içindir. Cıva konusunda ise çok farklı bir durum vardır. Petrolün özgül ağırlığı civanınkinin onda biri kadardır. Yani bir kuyuya üretimi sonlandırmak ve kuyuyu tıkamak için cıva döktüğünüzde cıva, kuyudaki petrolün altına geçerek petrolü yukarı çıkarır. Yani kuyu tıkamak için hiç mantıklı bir yöntem değil. Ayrıca kuyuların ne kadar büyük olduğu düşünüldüğünde pahalı bir metal olan cıva için ödenmesi gereken miktar çok büyük olacağından kuyuya cıva basmak da hiç akıllıca olmayacaktır.
Tunç İnce | Sekizsilindir.com yazarı