1923 yılından beri Türk Otomotiv Sanayi nereden nereye geldi?

0
1161
29 Ekim 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyetimizin 94. yılını kutluyoruz ve aradan geçen bu kadar sürede Türkiye Cumhuriyeti çok büyük yol aldı ve her türlü ürünü üretebilen bir ülke haline geldi. İşgalci ülkelere karşı savaş üstüne savaş yapılarak elde edilen ve tabir-i caiz ise karış karış kurtarılan ülkemiz için bu mücadeleyi veren Mustafa Kemal Atatürk’e ve bu uğurda kanını akıtmış ve şehit olmuş Türk Ordusu ile yüce Türk Milleti’ne ne kadar şükretsek azdır diye düşünüyoruz. 

Sekizsilindir ailesi olarak enkaz halindeki bir ülkeden bu günlere gelmemizin temellerini atmış olan her bir kişiye saygımızı göstermek için de kendi branşımız olan otomotiv sektörü üzerine bu güne özel bir yazı kaleme almak istedik. Türkiye Cumhuriyeti’nde otomotiv sektörünün nasıl başladığını, ne gibi zorluklarla karşılaşıldığını ve bu günlere kadar nasıl gelindiğini kısa ve anlaşılır bir şekilde özet geçmek istiyoruz. 

Türk Otomotiv Tarihi

Cumhuriyet’in ilanından sonra otomotiv konusunda ilk önemli girişim 1927 yılında dönemin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından 1132 sayılı Serbest Bölgeler Mıntıka Kanunu’nun kabulü ile gerçekleşmiştir. Günümüzde de birçok farklı bölgemizde bulunan gümrük sınırları dışında tutulan ancak ülke sınırlarında bulunan serbest bölgelerde ihracatın artması amacıyla firmalara özel teşvikler uygulanıyor. 1927 yılında kurulan ilk serbest bölge İstanbul Tophane’de yer alıyordu ve 1929 yılında Amerikan Ford ile 25 yıllık bir üretim anlaşması imzalanmış ve yaklaşık 450 kişinin çalıştığı kamyon ve otomobil fabrikasında üretim başlamıştı. 1930’lu yılların başlarında günde yaklaşık 50 kamyon ve otomobil üretilebilirken bir kısmı da Türkiye dışına ihraç ediliyordu. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk otomobil fabrikası bir yandan iç piyasaya araç üretirken bir yandan da otomotivdeki ilk ihracatını yapmaya başlamıştı. 
İstanbul Tophane’de kurulmuş olan Ford Fabrikası ve üretilen araçlar
Ancak 1929 yılında başlayan, başlangıçta A.B.D ve Avrupa’yı etkileyen, ardından da diğer ülkeleri saran Ekonomik Buhran (Ekonomik Kriz) 1930’lu yıllarda tüm dünyada etkisini göstermeye başlamıştı ve doğal olarak kendisini toparlamaya çalışan Türkiye’yi de derinden etkilemişti. İstanbul Serbest Bölge’de üretilen araçların büyük bir kısmı tarım amaçlı kullanılıyordu ve Büyük Buhran da en çok tarım sektörünü etkilemişti. Bunun sonucu olarak başta tarım ve madencilik sektörleri ciddi oranda etkilenmiş ve dünya ticaret hacmi yaklaşık yarı yarıya azalmıştı. Bundan ülkemizde üretim yapan Amerikan Ford firması da ciddi oranda etkilenmişti ve bunun sonucu olarak da üretim kapasitesinin artmasına fırsat olmadan 1934 yılında fabrika kapatıldı.

Otomobil Tarihine Yön Veren En Önemli 5 Model

1930’lu yılların sonuna gelindiğinde ise büyük buhran iyiden iyiye şiddetini gösterdi ve tüm bunların üstüne bir de gelmiş geçmiş en yıkıcı savaşlardan birisi olan 2.Dünya Savaşı Eylül 1939 tarihinde patlak verdi. Dünyayı çok kötü bir şekilde sarmış olan ekonomik krizin üstüne bir de dünya savaşı eklenince bırakın üretim yapmayı eldekini bile korumak oldukça zor bir durumdu. Diğer taraftan dönemin politikacıları Türkiye’nin 2.Dünya Savaşı’na girmesini engelleyerek durumun daha da kötüye gitmesini önlemiş ve hiç olmazsa ülke rölantide kalmayı başarmıştır. Büyük zorluklarla geçen o dönem yaşananları da dedelerimizden hep dinlemişizdir ve 2. Dünya Savaşı’na katılmamış bile olsak savaşların ne gibi imkansızlıklara ve zorluklara neden olabileceğini bize anlatmışlardır.

Savaş kazandıran taşıt Willys MB Restorasyonu

Eylül 1945 yılında 2.Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle beraber ülkeler de toparlanmaya başladı ve tüm dünya çapında ticaretin tekrar rayına girmesi gerekiyordu. Bu pazarın içerisinde Türkiye’de kendine bir yer bulmalıydı ve bu doğrultuda girişimler 1952 yılında başladı. 1954 yılında Amerikan Willys Overland firması ülkemize yatırıma geldi. Bu doğrultuda 2.Dünya Savaşı sırasında adını duyuran ve adı da savaş kazandıran taşıt olarak anılan Willys MB’nin daha modern versiyonları ve Büssing kamyonları İstanbul’da kurulan Tuzla Jeep Fabrikası’nda üretilmeye başlanmıştı.
Tuzla Jeep Fabrikası
1955 yılında ise yine İstanbul’da kamyon üretimi yapan Federal Türk Kamyonları Anonim Şirketi kuruldu ve tüm çalışanları da Türklerden oluşuyordu. 1956 yılında ise Minneapolis-Moline Türk Traktör ve Tarım Makineleri şirketi ve yine benzer tarihlerde Türkiye’nin ilk uçak motoru fabrikası Türk Hava Kurumu  tarafından kuruldu. 1958 yılında ise İstanbul Şişli’de ilk Türk otomobili olan Nobel 200 modeli Fuldamobil lisansı ile üretilmeye başlandı. 
Nobel 200
Türk Otomotiv Tarihi’nin birçok kişi tarafından bilinen en acıklı hikayesini ise bir paragrafta anlatmaya çalışalım. 1961 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in çabalarıyla Eskişehir Devlet Demir Yolları’nda (TULOMSAŞ) çalışan mühendisler tarafından tamamen yerli olanaklarla ilk yerli otomobil geliştirilmiş ve adı da projeye ön ayak olan Cemal Gürsel’in isteğiyle Devrim konulmuştur. 135 gün gibi kısa bir sürede üretilen otomobil 29 Ekim 1961 yılı Cumhuriyet Bayramı törenlerine yetiştirilmişti. Trenle Eskişehir’den Ankara’ya nakledilen araçta prosedür gereği yakıt olmaması gerekiyordu ve bu doğrultuda ihtiyacı olan yakıt tören alanında acele bir şekilde doldurulmaya çalışıldı. Ancak araç çalıştırıldıktan 100mt sonra yakıtı bitti ve durdu. Büyük hayal kırıklığı yaratan bu durum karşısında ertesi gün gazeteler “100mt gitti ve bozuldu” şeklinde başlıklar attılar ve yakıtın bitmesi konusunda da herhangi bir açıklamada bulunmadılar. Bu durum kamuoyunda büyük hayal kırıklığı yarattı ve toplu üretime geçilemeden proje maalesef rafa kaldırıldı.
Devrim 
Birçok kişi Devrim otomobillerinin hüzünlü hikayesini biliyor olsa da aslında bir de “Zafer” adında 1960’lı yılların ortasında ete kemiğe bürünmeye çok yakın yerli otomobil projesi bulunuyordu. Zafer projesi ilk olarak İsveçli Volvo markası ile beraber gerçekleştirilecekken anlaşma sağlanamamış ve İngiliz Triumph markası ile çalışmalar başlamıştır. Ancak çeşitli baskılar nedeniyle; ki bu yerli otomobil istemeyen bazı çevreler tarafından da gerçekleştirilmiş olabilir; Zafer isimli yerli otomobil projesi de Devrim projesi gibi iptal olmuştur. 
Zafer kod adlı yerli otomobil projesinin baz alındığı Triumph 1300 modeli
Devrim ve Zafer otomobillerinin hüzünlü hikayelerini bir kenara bırakıp tarihi geriye alalım ve Otosan’ın başarılı hikayesine geçiş yapalım. 1959 yılında KOÇ Grubu’nun girişimiyle Ford marka araçların üretiminin yapılması amacıyla Otosan Şirketi kuruldu. 1960 yılında başlayan üretim günde 12 adet ile sınırlıydı ve 4 tane Ford Consul otomobil ve 8 adet de Ford Thames kamyon üretimi gerçekleştiriliyordu. Daha sonra bu modellere Ford Thames Tradet Van minibüs modeli de eklendi. 1965 yılına gelindiğinde ise Türk filmlerinde bile yer almış ünlü Ford D.1210 kamyonları üretilmeye başlandı ve bu efsane kamyonu yollarda hala görmek mümkün olabilmektedir.

Efsane kamyon – Ford D.1210
1966 yılında ise Vehbi Koç’un önerileri ile İngiliz Reliant tarafından ptototipi yapılan ve Türkiye’de geliştirilen ilk seri üretim otomobil olan fiberglas gövdeye sahip Anadol ve 1 yıl sonrada Ford’un meşhur ticari modellerinden olan Transit üretilmeye başlandı. 1973 yılında ise artık sadece binek sedan ve ticari araçlar  üretmekle kalmayan Otosan Türkiye’de üretilen ilk spor otomobil olan Anadol STC-16 üretimine başladı ve model oldukça da büyük heyecan yaratmıştı. 
Anadol STC-16
Otosan markasının başarılı projeleri devam ederken 1968 yılında Türk Otomobil Fabrikası Anonim Şirketi yani TOFAŞ kuruldu ve Fiat lisansı ile Murat 124 modelinin üretimi de 1971 yılında başladı. 1969 yılında kurulan OYAK şirketi ise Fransız Renault firması ile anlaşarak Renault 12 modelini 1971 yılında üretmeye başladı. Ayrıca bu tarihlerde bir başka önemli yatırım daha gerçekleşmişti. 1967 yılında kurulan Otomarsan 1968 yılında İstanbul’da Mercedes O302 marka ve model otobüsler üretmeye başlamıştı. Bu otobüsler o kadar başarılı ve dayanıklıydı ki günümüzde bile halen bazı kuruluşlar (ODTÜ servis otobüsleri) tarafından kullanılmaktadır. 
Mercedes O302
1930’lu yıllarda küçük adımlarla başlayan Türk otomotiv sektörü 1970’li yılların başından itibaren artık hızını iyice almıştı ve farklı özelliklere ve kasa tiplerine sahip birçok farklı model üretilmeye başlanmıştı. Ford, Tofaş, Mercedes gibi markaların lokomotifi olduğu sektöre daha sonra çok daha farklı markalar katıldı. Günümüzde ise oldukça büyüyerek dünya üretiminde söz sahibi olan Türk otomotiv sektörü bugün yüksek yerlilik oranına sahip ticari ve binek her türlü otomotiv ürünü ve yedek parçasını dünyanın çok çeşitli ülkelerine ihraç etmektedir. 2015 yılı sonu itibariyle 1.359.000 adet binek ve ticari araç üretilen ülkemizde bu sayının 992.000 adedi ihraç edilmiş ve rekor kırılmıştır. 
Ancak Türkiye gibi potansiyeli ve genç nüfusu yüksek bir ülkeye sadece başka ülkelerin markalarını üretmek ve taşeronluk yapmak yakışmıyor diye düşünüyoruz. Otomotiv konusunda dünya çapında bir ülke olabilmek için kendi markamızı üretmeli ve kendi teknolojimizi geliştirmeliyiz. Bu doğrultuda yerli otomobil ile ilgili çalışmalar halen son hız devam ediyor ve 2019 yılında da üretime geçilmesi planlanıyor. Ülkemizin bu konuda her türlü gücünün olduğuna inanıyor, tek ihtiyacımızın doğru kişilerin doğru yerlerde görev alması ve liyakat konusuna dikkat edilmesi olduğunu düşünüyoruz. Umarız tüm ülke olarak arzu ettiğimiz yerli otomobil ete kemiğe bürünür ve düşük vergiler ile de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları teşvik edilir. Üretim adetlerinin artması ve aracın gerçek şartlarda denenmesi ile de geliştirilerek tüm dünyaya ihracatın önünün açılacağını düşünüyoruz.